İnternet Kesilebilir Ama Eğlence Asla! İşte İnternetsiz Oyunlar

Günümüz şartlarında internete ulaşmak her ne kadar kolay olsa da bazı durumlar buna engel olabiliyor. Mesela eğlenceli bir uçak seyahatinde telefonunuzu uçuş moduna almanız gerekiyor, işte maalesef internetle vedalaştınız. Bir başka örnek, öğrencilik! Yurdununuzun interneti çekmiyor ve siz çoktan internet paketinizi bitirdiniz. İşte bu gibi internetsizlik durumlarını hepimiz yaşasak da artık sıkıntıdan tavanı izlemek zorunda değiliz çünkü biz hepimizi sıkıntıdan kurtaracak 10 adet oyun sıralayacağız. Hazırsanız önce sıralayıp sonra detaylandıralım.

Tuhaf ama tatlı yaratıklar: BADLAND

Badland, Frogmind tarafından yapılan ve geliştirilen bir platform/macera oyunudur. İlk olarak iOS sürümünün çıkmasının ardından Android, PC, PlayStation ve Xbox gibi birçok platforma uyarlanmıştır. Aynı zamanda Badland’ı tek cihaz üzerinde dört kişiye kadar oynayabilirsiniz ve eğer isterseniz kendi bölümlerinizi tasarlayıp diğer oyuncularla paylaşabilirsiniz.

Teması ve Hikayesi:
Badland, karanlık bir ormanda bu tuhaf ve tatlı yaratıklarla hayatta kalmaya çalışma oyunudur diyebiliriz. Karanlık orman dememize aldanıp kasvetinde boğulacağınızdan korktuysanız yanılıyorsunuz. Frogmind sunduğu grafikler sayesinde oyunculara oldukça büyülü ve egzotik bir sinemasyon sunuyor. Bu egzotik ormanda yapmanız gereken ise çeşitli yıkım makinelerinden sağ çıkarak ölmeden oyunu tamamlamanız. Minik yaratığınızın patlamaması için dikkatlice kanat çırpın sevgili oyuncular.

Eşsiz bir meditasyon ve keşif deneyimi: SKY: CHİLDEREN OF THE LİGHT

Thatgamecompany tarafından geliştirilen Sky: Childeren Of The Light macera ve keşif temalı bir oyundur. Macera temalı olsa da oynayanların yorumları oyunun huzurlu ve duygusal bir atmosfere sahip olduğu yönündedir.

Teması ve Özellikleri:
Sky: Children of the Light’ın teması, temel olarak sevgi, yardımlaşma, keşif, iyilik ve umut üzerine kuruludur. Oyunda öne çıkan bazı ana temalar şunlardır:

1. Işık ve Umut
Oyunda ışık, umudu ve iyiliği temsil eder. Oyuncular, dünyayı saran karanlığı dağıtmak ve kayıp ruhları kurtarmak için ışığı kullanır. Bu, umudu yayma ve iyilik yapma temasını güçlendirir.

2. Keşif ve Merak
Oyuncular, büyüleyici krallıkları keşfederken yeni bölgeler ve sırlar bulur. Bu, merak duygusunu ve dünyayı keşfetmenin getirdiği keyfi ön plana çıkarır.

3. Yardımlaşma ve Empati
Diğer oyunculara ve kayıp ruhlara yardım etmek oyunun merkezindedir. Oyunda ilerlemek için başkalarına destek olmanız ve yardım etmeniz gerekir.

4. Ruhsal ve Duygusal Bir Yolculuk
Oyun, kişisel bir yolculuk hissi verir. Oyuncular, yalnızca fiziksel dünyayı değil, içsel dünyalarını da keşfederler. Oyunun atmosferi ve müzikleri, duygusal derinliği artırır.
Kimler Oynamalı?
• Rahatlatıcı ve duygusal oyunları sevenler.
• Sosyal etkileşim ve iş birliği odaklı oyunlardan hoşlananlar.
• Görsel hikaye anlatımını ve keşfi seven oyuncular.

Çölde sonsuz bir koşu: ALTO’S ODYSSEY

Altos Odyssey, mobil cihazlar için popüler bir sonsuz koşu (endless runner) oyunudur. Oyunda, çöl temalı bir dünyada bir karakteri kontrol edersiniz ve çeşitli engelleri aşarak mümkün olduğunca uzun süre ilerlemeye çalışırsınız. Biraz daha incelemek isteyenler için:

Hikaye ve Atmosfer: Görsel olarak sakinleştirici, minimal bir sanat tarzına ve rahatlatıcı bir müziğe sahip. Çöller, kanyonlar ve antik yapılar gibi egzotik yerlerde geçiyor.
Oynanış: Karakter, otomatik olarak kaykay benzeri bir araçla ilerler. Ekrana dokunarak zıplar ve havada hareketler yaparsın.
Hedef: Puan toplamak, görevleri tamamlamak ve yeni karakterlerin kilidini açmak. Engellere çarpmamak ve çöldeki rüzgar, kum fırtınası gibi doğal unsurlara dikkat etmek önemli. Zorluk Seviyesi: Kolay öğrenilir, ama ustalaşması biraz pratik gerektirir.

Sonsuzluğa uzanan bir roket: OPUS: ROCKET OF WHİSPERS

OPUS: Rocket of Whispers tam anlamıyla bir duygu seli diyebiliriz. Bu oyunda Dünyanın sonu gelmiş gibi bir atmosferde, John ve Fei isimli iki karakterin hikâyesine ortak oluyorsunuz. Fei bir tür şaman, John ise hayatta kalmaya çalışan biri. Amaçları, kaybettikleri insanların ruhlarını gökyüzüne gönderecek bir roket inşa etmek. Bu, onların dünyasında bir çeşit son yolculuk ritüeli.

Oyun nasıl hissettiriyor?
Bu oyun, sizi karlarla kaplı bir boşlukta dolaştırıyor ama garip bir şekilde yalnız hissettirmiyor. Keşfettiğiniz harabeler, bulduğunuz anılar ve dinlediğiniz müzikler sizi sanki başka bir dünyanın içine çekiyor. Oyun bir yandan kaybetmenin ağırlığını hissettirirken bir yandan da umut veriyor.

Ne yapıyorsunuz?
Oyunda John’la çevrede dolaşıyor, roketi yapmak için malzeme topluyorsunuz. Ama sadece malzeme değil, geçmişin parçalarını da topluyorsunuz. Her bir eşya, hikâyeyi biraz daha derinleştiriyor. “Burada neler olmuş?” diye düşünmeden edemiyorsunuz.

Neden oynamalısınız?
Eğer duygusal hikâyeleri seviyorsanız, bu oyun kalbinize dokunacak bizce.
Müzikler o kadar güzel ki, sırf onları dinlemek için bile oynarsınız. 🙂

Tasarlıyoruz ama bu sefer yer altında: MİNİ METRO

Mini Metro, inanılmaz sade ama bir o kadar da bağımlılık yapıcı bir strateji oyunu. Bu oyunda şehirdeki metro ağını tasarlayıp işletmek sizin işiniz. Başta her şey basit: Birkaç istasyon var, onları çizgilerle birbirine bağlıyorsun. Ama zamanla işler kızışıyor.

Oyunun Mantığı
Şehir büyüyor, yeni istasyonlar açılıyor, yolcular çoğalıyor ve sizin ağınız yavaş yavaş yetersiz kalmaya başlıyor. Her bir yolcu, belirli bir istasyona gitmek istiyor (mesela üçgen istasyona). Siz de metro hatlarını buna göre düzenliyorsunuz. Ama dikkat! Her şey sınırlı: Çizgiler, trenler, tüneller…

İşin Eğlencesi
Başlarda her şey düzenli ve sakin. “Bu iş bende,” diyorsunuz. Sonra bir bakıyorsunuz, istasyonlar dolmuş taşıyor, panik başlıyor! Panik dediysek sakin olun, işin ustası sizsiniz. Trenleri yetiştirmeye çalışırken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Oyunun haritaları da farklı şehirlerden ilham almış. Londra’nın karmaşık ağı mı, Tokyo’nun yoğunluğu mu? Hangisini seçeceğiniz tamamen size bağlı.

Neden Oynamalısınız?
Huzurlu ama heyecanlı: Minimalist tasarımı ve sakin müzikleriyle stres atma konusunda mükemmel bir deneyim sunuyor. Beyin jimnastiği: Planlama, önceliklendirme ve hızlı düşünme gerektiriyor. Tekrar oynanabilirlik: Her oyun farklı bir deneyim sunuyor.

Hazırlanın kuleden kaçıyoruz: ONCE UPON A TOWER

Once Upon a Tower aslında bir tür “kaçarak hayatta kalma” oyunu. Oyun, bir prensesin hapsedildiği kuleden kaçma macerasını konu alıyor. Ama bu kuleyi yukarı doğru tırmanarak değil, tam tersine, aşağıya doğru kazarak kaçıyorsunuz.

Oyunun Amacı ve Oynanışı:
Prensesin her adımında karşısına tuzaklar, canavarlardan oluşan düşmanlar çıkıyor. Burada oyuncu olarak amacınız, prensesi bu engelleri aşarak güvenli bir şekilde dışarıya çıkarmak. Fakat sadece hız ve refleks değil, aynı zamanda strateji de gerekiyor, çünkü düşmanları nasıl yenileceğinizi ve hangi yolu seçeceğinizi doğru planlamalısınız.

Prenses, yolculuğunda çeşitli silahlarla donatılabiliyor. Bu silahlar, zindanların derinliklerinde karşılaştığınız yaratıklarla başa çıkmanıza yardımcı oluyor. Ama her seviyede zorluklar artıyor, o yüzden sürekli yeni silahlar ve güçlendirmeler arayarak prensesi daha güçlü hale getiriyorsunuz.

Oyun, renkli ve neşeli bir tasarıma sahip, bu da atmosferi biraz daha eğlenceli kılıyor. Hem biraz aksiyon, hem de bulmaca çözme hissi veren bir deneyim sunuyor. Eğer strateji sever ve zorlu engelleri aşmaya istekliyseniz, bu oyun tam size göre.

Hayal dünyanızı inşa edin: POCKET BUİLD

Pocket Build bir tür “hayal dünyası” inşa etme oyunu. Yani, bir anlamda kendi küçük evreninizi kuruyorsunuz. Zorluklar, görevler, başarma baskıları yok. Sadece istediğiniz yapıları, doğayı ve dünyanızı şekillendirebilirsiniz. Kendi doğal parkınızı veya fantastik bir krallığı yaratmak tamamen sizin hayal gücünüze kalmış.

Oyunun Dinamiği ve Oynanışı:
Oynamaya başladığınızda, “Yeni Dünya” diyerek kendi dünyanızı başlatıyorsunuz. O dünyada ilk başta sadece boş bir alan var, ama buraya yapılar eklemeye başlıyorsunuz. Evler, çiftlikler, ağaçlar, yollar, kısacası istediğiniz her şey olabilir. Yapılar inşa ettikçe, kaynaklar da birikiyor ve yeni şeyler inşa etme fırsatları açılıyor. Mesela taşları, odunları topluyorsunuz, bu da size daha fazla şey inşa etme imkânı veriyor.

Başlangıçta bir şeyler yapmak biraz basit gibi görünse de, ilerledikçe işin içine daha fazla detay girmeye başlıyor. Yeni yapılar açılıyor, köylüler çalışmak için görevlendirilebiliyor, hayvanlar yetiştirilebiliyor. Böylece kasabanız büyüyor, karmaşıklaşıyor. En güzel yanı da, bu dünyada hiçbir baskı yok; her şey kendi hızınızda oluyor. Dilediğiniz gibi tasarımlar yapabilir, farklı yapılar ve peyzajlarla dünyanızı güzelleştirebilirsiniz. Yani, basit bir şekilde başladığınız bir oyun, zamanla daha eğlenceli ve derinleşmiş bir yapıya bürünebilir.

Uzun burun uzun zıplama: DOODLE JUMP 2

Doodle Jump 2, aslında basit ama bir o kadar da eğlenceli bir oyun. İlk oyunu oynayanlar için biraz tanıdık gelebilir, çünkü yine amacınız yukarıya doğru zıplayarak engellerden kaçmak. Ama işin içine yeni şeyler de girmiş.

Bu sefer daha fazla farklı ortam var. Mesela, bir yandan bulutlarda zıplarken bir yandan uzayda veya başka renkli dünyalarda olabiliyorsunuz. Hem engeller çeşitlenmiş, hem de yeni düşmanlar eklenmiş. Yani her zıpladığınızda biraz daha dikkatli olmanız gerekiyor. Tabii ki, Doodle Jump 2’de bir sürü yeni güçlendirici var. Zıplayarak topladığınız bonuslarla oyununuzu biraz daha kolaylaştırabilirsiniz. Ayrıca, oyun ilerledikçe yeni karakterler de açılıyor.

Kısacası, eski oyun tarzını sevdiyseniz, yeni içerikler ve eğlenceli ortamlarla Doodle Jump 2, zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız bir oyun sunuyor.

Baretleri taktıysanız madene iniyoruz: IDLE MİNER TYCOON

Idle Miner Tycoon, bir madencilik imparatorluğu kurup yönetmeye çalıştığınız eğlenceli ve rahat bir oyun. Oynarken sanki kendi şirketinizi işletiyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz ama her şey çok basit ve kafa yormadan ilerliyor.

Ne yapıyorsunuz? Madende işçiler çalıştırıyorsunuz, makineleri geliştiriyorsunuz, kazandığınız parayla yeni madenler açıyorsunuz. Oyun “idle” yani pasif bir yapıya sahip; yani oyunu kapatsanız bile işçileriniz çalışmaya devam ediyor ve para kazanmaya devam ediyorsunuz. Bir nevi kendi kendine işleyen bir sistem kuruyorsunuz. Gelirinizi artırmak için yöneticiler işe alıyorsunuz ve onların özel yeteneklerini kullanarak işleri hızlandırıyorsunuz.

Niye bu kadar seviliyor? Çünkü çok rahat bir oyun. Sürekli başında durmanıza gerek yok. Arada bir girip işleri kontrol ediyorsunuz, biraz yatırım yapıyorsunuz ve bırakıyorsunuz.
Kendi imparatorluğunuzu kurma hissi bayağı keyifli. Küçücük bir madenle başlayıp sonra işler büyüdükçe “Vay be, koskoca bir holding oldum!” diyebilirsiniz.
Görselleri ve animasyonları tatlı, biraz böyle çizgi film havasında. Biz sevdik, umarız siz de seversiniz.

Basit ve eğlenceli matematik: 2048

2048, aslında basit ama bir o kadar da kafa çalıştıran bir oyun. Küçük bir tahta üzerinde sayıları kaydırarak daha büyük sayılar oluşturmaya çalışıyorsunuz. Amaç, “2048” sayısını yakalamak.

Nasıl Oynanır? Tahta 4×4 karelerden oluşuyor. Başlangıçta tahtada genelde iki tane “2” ya da “4” var. Yön tuşlarıyla taşları yukarı, aşağı, sağa veya sola kaydırıyorsunuz.
Aynı sayılar çarpıştığında birleşiyor. Mesela iki tane “2” bir araya gelince “4” oluyor.
Her hamleden sonra tahtaya yeni bir taş ekleniyor, genelde bir “2” ama bazen “4” de gelebiliyor.

Olay Ne? Amaç, “2048” sayısını elde etmek. Ama o kadar basit değil, çünkü tahtada yer kalmadığında ve hareket edecek bir şey bulamadığında oyun bitiyor.

Püf Noktaları: Büyük sayıları köşelerde toplamak işe yarar. Böylece kontrolünüzü kaybetmezsiniz. Her hamleden önce düşünün: “Bu hareketle tahtada daha çok yer açabilecek miyim?” Bizden tavsiye, çok sık yön değiştirmeyin. Neden Seviliyor? Bir yandan rahatlatıcı, bir yandan da “bir hamle daha yapayım” dedirten bir oyun. Üstelik herkes kendi stratejisini bulabiliyor. Dilerseniz ciddi oynarsınız, dilerseniz sadece zaman geçirmek için takılabilirsiniz.

YORUM ALANI

Anonimsiniz. İsterseniz

yapabilirsiniz.

Yorumları

Yorumunuzu giriniz!